Başlık davet olunca yeni bir şeylere davetiye çıkardığımız gibi bir anlam ortaya çıkabilir. Bizim davetimiz sadece özümüze, kendi öz benliğimize sahip çıkmaya bir davettir.
Çarşıya çıkıp etrafımıza baktığımızda, dükkân sahiplerinin bile ne anlamına geldiğini bilmediği bir dizi isimleri hepimiz de görüyoruz. Şahsen ben bunları görüntü kirliliği olarak niteliyor ve üzülüyorum. Hatta zaman zaman bazı yörelerimizde yapılan “Türkçe Dükkân İsimleri” kampanyalarının tüm Türkiye’ye yayılmasını arzuluyorum.
Batılılaşmanın bir parçası olan ve özellikle İngilizce’nin “ünya dili” diye yutturulmaya çalışıldığı bir ortamda özellikle dilimize daha fazla sahip çıkmanın gereği ortaya çıkıyor.
Bu satırları okurken yabancı dil öğrenimine karşı olduğumuz da düşünülmesin. “Yabancı dil öğrenimine evet, yabancı dille eğitime hayır” kampanyalarına destek verenlerdeniz.
“Bir lisan daha öğrenmek” fikri şüphesiz meziyettir. Ancak ikinci bir lisan öğrenirken bilerek yapılan söylemlerle Türkçe'yi yozlaşma uğratmak vatan hainliğidir.
Avrupa ve Amerika’nın Türkler üzerinde ve özellikle Türkiye üzerinde oynadıkları oyunları kabullenerek hareket etmek zorundayız. Buna göre ilim adamlarımızın, çalışmalarındaki titizlikleri bizler için önemini artırmaktadır. Çünkü batının kendisi için geliştirdiği çok sayıdaki kavrama balıklama atlamak, Türk ve Türkçe yobazları için adeta bulunmaz fırsat. (Bilmeden yapanlar da var elbette.) İşte bu fırsatları değerlendirenler başarı da kaydediyorlar. Aksi halde benliğimizi, kültürümüzü kaybediyor olamazdık.
Türkçe mücadelesini ve Türk mallarının tüketilmesi kampanyasını her zaman tekdirle karşıladım. "Türkçe bilim dili olamaz diyenler yalan söylüyor, Türkçe evrensel ve matematiksel bir dildir” sözü karşısında durup düşünmemiz gerekir. Yeryüzünde 2800’e yakın dil konuşulduğu tahmin edilmekle birlikte, Türkçe'nin en yaygın dil olduğu da bilinmektedir.
Yabancı dil öğrenmek hevesi dün olduğu gibi bugün de amacını aşmaya devam etmektedir. Geçmişte konuyla ilgili bazı milletvekillerince önergeler verildi ve en azından Türkçe işyeri isimleri teşvik edilsin denildi. “Türkçe elden gidiyor, koruma kanunları çıkaralım, yaptırım uygulayalım” denildi. Ama TBMM o kadar yoğun ki bunlara bir türlü sıra gelmedi. Sıra geleceğe de benzemiyor.
1900’lü yılların başında, tamamen Türkçe kelimeler kullanılarak yazıldığı söylenen bir kısım yazıları anlamakta güçlük çekeriz. Hatta Cumhuriyet Kanunlarını anlamak için yanımızda bir tercüman lazım esprisini hangimiz yapmadık bugüne kadar…
“Bilgisayara bilgisayar diyenden Allah razı olsun” sözümüzü hatırlatarak, özellikle teknoloji ürünleri ve bunların ifadelerinin dayatılmasını ne yazık ki önleyemiyoruz. Kişisel gayretler yetmiyor ve bizler de bu kelimeleri kullanmaya mecbur kalıyoruz.
Bütün bu yazıyı sadece çaresizliğimizi ifade etmek amacıyla da yazmadık elbette… Zaman zaman bazı illerimizde düzenlenen Türkçe kampanyalarına imrenmemek elde değil. Öyleyse TÜRKİYEMİZİ TÜRKÇE levhalarla donatılmış görmek hangimizi memnun etmez.
Sizlerde daha hassas olabileceğinizi umuyorum ki bunu Türkiyemiz ve Türkçemiz için yapmamız gerekliliğine inanıyorum....Bizler umursamazsak bunun sonu yok arkadaşlar elbet bize fazlasıyla zararı dokunacaktır...
alıntıdır sabitlenirse sevinirim